Günümüzde Bulgaristan sınırları çevresinde kalan Filibe’de dünyaya gelmiştir. Babası Şehbender Süleyman Bey, annesi ise Şevkiye Hanım’dır. Filibe’de başladığı öğrenim hayatına İstanbul’da devam etti. Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’nden mezun olunca Posta ve Telgraf Nezâreti’nde, daha sonra Düyûn-ı Umûmiyye Nezâreti’nde çalışma hayatına başladı.
Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi görevli olarak gittiği Beyrut’da Jön Türkler’le iletişim kurdu ve onların çabasıyla Mısır'a kaçtı. Orada Jön Türkler’in oluşturduğu Terakkî-i Osmânî Cemiyeti’ne girdi, ayrıca Çaylak ismiyle bir mizah dergisi oluşumunu başlattı. İstanbul’a döndüğünde ise tutuklandı ve Fîzan’a sürdün edildi. Sürgünde iken tasavvuf edebiyatına ilgi duydu. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra döndüğü İstanbul’da bir süre boyunca Dârülfünun’da felsefe müderrisliği görevini yaptı ve Cem‘iyyet-i Tedrîsiyye-i İslâmiyye üyeliğine katıldı.
Kısa bir zaman İttihâd-ı İslâm ismiyle haftalık siyasi bir gazete çıkarttı. Gazetenin kapanmasının ardından çeşitli gazete ve dergilerde felsefi ve siyasi yazılar yazdı. 21 Nisan 1910’da dönemin neşir zamanında önemli bir yeri olan haftalık Hikmet’i yayına çıkarmaya başladı; bu sırada Hikmet Matbaa-i İslâmiyyesi’ni ortaya çıkarttı. Hikmet’i yayımlamaya devam ettiği sürede yine Hikmet ismiyle günlük bir gazete çıkardı. 30 Ekim 1914 yılında birden bire öldü, cenazesi Fâtih Camii nezdine gömüldü. Beklenmedik bir şekilde gerçekleşen vefatı bakır zehirlenmesi olarak gösterildiyse de komploya kurban gittiği teorileri de ileri sürülmüştür.
Günümüzde Bulgaristan sınırları çevresinde kalan Filibe’de dünyaya gelmiştir. Babası Şehbender Süleyman Bey, annesi ise Şevkiye Hanım’dır. Filibe’de başladığı öğrenim hayatına İstanbul’da devam etti. Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’nden mezun olunca Posta ve Telgraf Nezâreti’nde, daha sonra Düyûn-ı Umûmiyye Nezâreti’nde çalışma hayatına başladı.
Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi görevli olarak gittiği Beyrut’da Jön Türkler’le iletişim kurdu ve onların çabasıyla Mısır'a kaçtı. Orada Jön Türkler’in oluşturduğu Terakkî-i Osmânî Cemiyeti’ne girdi, ayrıca Çaylak ismiyle bir mizah dergisi oluşumunu başlattı. İstanbul’a döndüğünde ise tutuklandı ve Fîzan’a sürdün edildi. Sürgünde iken tasavvuf edebiyatına ilgi duydu. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra döndüğü İstanbul’da bir süre boyunca Dârülfünun’da felsefe müderrisliği görevini yaptı ve Cem‘iyyet-i Tedrîsiyye-i İslâmiyye üyeliğine katıldı.
Kısa bir zaman İttihâd-ı İslâm ismiyle haftalık siyasi bir gazete çıkarttı. Gazetenin kapanmasının ardından çeşitli gazete ve dergilerde felsefi ve siyasi yazılar yazdı. 21 Nisan 1910’da dönemin neşir zamanında önemli bir yeri olan haftalık Hikmet’i yayına çıkarmaya başladı; bu sırada Hikmet Matbaa-i İslâmiyyesi’ni ortaya çıkarttı. Hikmet’i yayımlamaya devam ettiği sürede yine Hikmet ismiyle günlük bir gazete çıkardı. 30 Ekim 1914 yılında birden bire öldü, cenazesi Fâtih Camii nezdine gömüldü. Beklenmedik bir şekilde gerçekleşen vefatı bakır zehirlenmesi olarak gösterildiyse de komploya kurban gittiği teorileri de ileri sürülmüştür.