Tükendi
Gelince Haber VerElmalılı Muhammed Hamdi Yazır
Kuran-ı Kerim Türkçe Meali Metinsiz Türkçe Açıklaması
Orta boy Karton Kapak İthal Kağıt- Renkli Baskı
İlk insanın yaratılışından sonra çeşitli aralıklarla gönderilen sayısız peygamberlerin insanlara tebliğ ettikleri dîn bir olunca bu peygamberlerden bazılarına indirilen irili ufaklı kitapların da birbirini teyid eden ve zaman ilerledikçe bazısı bazısına nisbetle daha mufassal ve daha mükemmel olarak gelen tek bir dînin kitapları olduğu anlaşılır. Nitekim Mâide sûresinin birbirini takip eden 44- 48. âyetlerinde bu hususa da işaret edilerek şöyle buyurulmuştur: "İçinde nûr ve hidayet bulunan Tevratı elbette biz indirdik.... Biz Tevrat ta onlara cana can göze göz buruna burun kulağa kulak dişe diş (olmak üzere kısası) farz kıldık... Onların izleri üzere (gitmesi için arkadan) önceden gönderilmiş olan Tevratı tasdik edici olarak Meryem oğlu isâyı gönderdik; ona da hem kendinden önceki Tevratı tasdîk etmesi hem de Allahtan korkanlara hidayet ve öğüd olması için içinde hidayet ve nûr bulunan İncili verdik... (Ey Muhammedi) Sana da kendinden evvelki kitabı tasdîk edici ve ona şâhid olmak üzere hak ile Kurânı indirdik..." Bu âyet meallerinden anlaşılan ve hiçbir şüpheye mahal bulunmayan gerçek manâ şudur ki Allah bir takım şeriat hükümlerini ihtiva eden Tevratı tek bir dînin yani İslâmın kitabı olarak Musaya indirmiş sonra Tevrat hükümlerini teyid ve tasdik etmek üzere îsâya İncili vermiş son olarak da yine aynı dînin kitabı olmak ve kendinden önceki kitapları tasdîk etmek üzere Peygamberimiz Muhammed (s.a.s.)e Kurânı indirmiştir. Buna göre her üç kitabın da ayrı ayrı peygamberlere gönderilmiş olsa bile zaman içinde giderek tekamül eden ve Kurân ile son şeklini alan İslâmın kitapları olduğu anlaşılır. Ne var ki bu kitapların ilk ikisi Tevrat ve İncil yahudî ve hıristiyan olduklarını iddia ederek kendilerini İslâmdan ayıran kavimlerce tahrif edilip asılları ortadan kaldırılmış böylece asıl müslümanlara bu iki kitaba sadece isim olarak inanmak kalmıştır. Kurân ise Hazreti Peygambere vahyedildiği şekilde ve hiçbir değişikliğe uğramadan bir hidayet rehberi olarak günümüze kadar muhafaza edilmiştir; kıyamete kadar da öyle kalacaktır; çünkü onun muhafazasını Allah tekeffül etmiştir.
Kurân-ı Kerîm Allah Kelâmından oluşan bir kitaptır ve onun Allah kelâmı olduğunda en ufak bir şüphe yoktur. Her kim kalbinde böyle bir şüpheye yer verirse îmanını ve islâmını yitirmiş olur; çünkü Allahın kitaplarına ve dolayısıyla Kurâna inanmak. İslâmda iman esaslarındandır. Ona inanmayan kimse îmanını yitirmiş olduğundan kâfir ismine müstehak olur ve Allahın rahmetinden uzak kalır. Hacc sûresinin 55. âyetinde kâfirlerin bu halinden söz edilerek şöyle Duyurulmuştur: "Kâfirler ölüm kendilerine gelinceye yahut müstesna bir günün azabı gelip çatıncaya kadar Kurândan şüphe içindedirler." Kurâna îman Kurânda yer alan Allahın emir ve yasaklarına helâl ve haramlarına uymayı gerektirir. Nitekim Hazreti Peygamberin ahlâkını soran bir kimseye Hazreti Âişe "sen hiç Kurân okumaz mısın? Peygamberin ahlâkı Kurân idi" demiştir. Allahın haram kıldığını haram bilmek helâl kıldığını da helâl bilmek yine îmanın gereklerindendir. Eğer bir kimse ister kasıdlı. ister kasıdsız olsun Allahın haram kıldığı bir şeye helâldir derse yahut helâl kıldığı bir şeyi haram ederse Allaha iftira etmiş olur. Bu konuyla ilgili olarak Nahl sûresinin 116. âyetinde şöyle buyurulmuştur: "Dillerinizin yalan vasfetmesi dolayısıyle şu helâldir bu haramdır demeyin; aksi halde Allah a iftira etmiş olursunuz. Allah a iftira edenler ise asla felah bulmazlar." Allah Taâlâ tarafından Hazreti Peygambere vahiy yoluyla gönderilmiş ve gönderildiği anda yazıya geçirilmiş olan Kurân-ı Kerîm her birinin özel ismi bulunan ve sûre denilen 114 bölümden meydana gelmiştir. Her sûrenin birbirinden farklı sayılarda âyetleri vardır. Kurân-ı Kerîmin mukaddimesi mahiyetinde olan F
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır
Kuran-ı Kerim Türkçe Meali Metinsiz Türkçe Açıklaması
Orta boy Karton Kapak İthal Kağıt- Renkli Baskı
İlk insanın yaratılışından sonra çeşitli aralıklarla gönderilen sayısız peygamberlerin insanlara tebliğ ettikleri dîn bir olunca bu peygamberlerden bazılarına indirilen irili ufaklı kitapların da birbirini teyid eden ve zaman ilerledikçe bazısı bazısına nisbetle daha mufassal ve daha mükemmel olarak gelen tek bir dînin kitapları olduğu anlaşılır. Nitekim Mâide sûresinin birbirini takip eden 44- 48. âyetlerinde bu hususa da işaret edilerek şöyle buyurulmuştur: "İçinde nûr ve hidayet bulunan Tevratı elbette biz indirdik.... Biz Tevrat ta onlara cana can göze göz buruna burun kulağa kulak dişe diş (olmak üzere kısası) farz kıldık... Onların izleri üzere (gitmesi için arkadan) önceden gönderilmiş olan Tevratı tasdik edici olarak Meryem oğlu isâyı gönderdik; ona da hem kendinden önceki Tevratı tasdîk etmesi hem de Allahtan korkanlara hidayet ve öğüd olması için içinde hidayet ve nûr bulunan İncili verdik... (Ey Muhammedi) Sana da kendinden evvelki kitabı tasdîk edici ve ona şâhid olmak üzere hak ile Kurânı indirdik..." Bu âyet meallerinden anlaşılan ve hiçbir şüpheye mahal bulunmayan gerçek manâ şudur ki Allah bir takım şeriat hükümlerini ihtiva eden Tevratı tek bir dînin yani İslâmın kitabı olarak Musaya indirmiş sonra Tevrat hükümlerini teyid ve tasdik etmek üzere îsâya İncili vermiş son olarak da yine aynı dînin kitabı olmak ve kendinden önceki kitapları tasdîk etmek üzere Peygamberimiz Muhammed (s.a.s.)e Kurânı indirmiştir. Buna göre her üç kitabın da ayrı ayrı peygamberlere gönderilmiş olsa bile zaman içinde giderek tekamül eden ve Kurân ile son şeklini alan İslâmın kitapları olduğu anlaşılır. Ne var ki bu kitapların ilk ikisi Tevrat ve İncil yahudî ve hıristiyan olduklarını iddia ederek kendilerini İslâmdan ayıran kavimlerce tahrif edilip asılları ortadan kaldırılmış böylece asıl müslümanlara bu iki kitaba sadece isim olarak inanmak kalmıştır. Kurân ise Hazreti Peygambere vahyedildiği şekilde ve hiçbir değişikliğe uğramadan bir hidayet rehberi olarak günümüze kadar muhafaza edilmiştir; kıyamete kadar da öyle kalacaktır; çünkü onun muhafazasını Allah tekeffül etmiştir.
Kurân-ı Kerîm Allah Kelâmından oluşan bir kitaptır ve onun Allah kelâmı olduğunda en ufak bir şüphe yoktur. Her kim kalbinde böyle bir şüpheye yer verirse îmanını ve islâmını yitirmiş olur; çünkü Allahın kitaplarına ve dolayısıyla Kurâna inanmak. İslâmda iman esaslarındandır. Ona inanmayan kimse îmanını yitirmiş olduğundan kâfir ismine müstehak olur ve Allahın rahmetinden uzak kalır. Hacc sûresinin 55. âyetinde kâfirlerin bu halinden söz edilerek şöyle Duyurulmuştur: "Kâfirler ölüm kendilerine gelinceye yahut müstesna bir günün azabı gelip çatıncaya kadar Kurândan şüphe içindedirler." Kurâna îman Kurânda yer alan Allahın emir ve yasaklarına helâl ve haramlarına uymayı gerektirir. Nitekim Hazreti Peygamberin ahlâkını soran bir kimseye Hazreti Âişe "sen hiç Kurân okumaz mısın? Peygamberin ahlâkı Kurân idi" demiştir. Allahın haram kıldığını haram bilmek helâl kıldığını da helâl bilmek yine îmanın gereklerindendir. Eğer bir kimse ister kasıdlı. ister kasıdsız olsun Allahın haram kıldığı bir şeye helâldir derse yahut helâl kıldığı bir şeyi haram ederse Allaha iftira etmiş olur. Bu konuyla ilgili olarak Nahl sûresinin 116. âyetinde şöyle buyurulmuştur: "Dillerinizin yalan vasfetmesi dolayısıyle şu helâldir bu haramdır demeyin; aksi halde Allah a iftira etmiş olursunuz. Allah a iftira edenler ise asla felah bulmazlar." Allah Taâlâ tarafından Hazreti Peygambere vahiy yoluyla gönderilmiş ve gönderildiği anda yazıya geçirilmiş olan Kurân-ı Kerîm her birinin özel ismi bulunan ve sûre denilen 114 bölümden meydana gelmiştir. Her sûrenin birbirinden farklı sayılarda âyetleri vardır. Kurân-ı Kerîmin mukaddimesi mahiyetinde olan F